welcome to
my shitty blog
Temmuz 19, 2018
ya ben
cemiyet dinlerken hala youtube'dan açıyorum alışkanlıktan (spotify
premium da yok değil) bi tek cemiyet ama. cemiyettepisiyorum.com/forum 'a
girip şarkı sözlerini yorumlarken kavga çıkarmak sağa sola online
bullying yapmak istiyorum hala.
Mart 15, 2018
hi, how are you?
saat 3:19. daha önce hiç uyudum mu acaba diye merak ediyorum, öylesine unuttum uykuyu bu gece. bir sebebi de yok. eminim vardır bir sebebi ama düşünmek istemiyorum bana ne. of cümlelere küçük harfle başladım ama düzeltmeyeceğim. bu yazıyı hiç düzeltmeden bir şeyler silmeden yazacağım. bakalım orijinalde ne kadar gerizekalıyım. birini duymuştum, hiç noktalama işareti ve boşluk kullanmadan bir roman yazıyordu. hepsi bittikten sonra düzeltecekti. boşluklar ve noktalar düşünce akışını bozuyormuş. fuck off tabi. böyle saçma şey duymadım. eminim duymuşumdur ama düşünmek istemiyorum bana ne. zihnim çok dağınık ama toparlamayacağım çünkü her şeyin yerini biliyorum. yaratıcı insanların masaları dağınık olur diye bir bahane duymuştum beğendim aldım kullanıyorum. chainsmoking is bad for you. yeah well breathing is bad for you. the oxygen we need in order to survive is the reason why our cells wear out and die. that kind of rhymes. edebiyat bölümünü bırakmasaydım survive ve die kelimelerinin hangi rhyme çeşidinden olduğunu bilecektim. iyi ki bırakmışım. şimdi hiç bir şey bilmiyorum. yani çok şey biliyorum ama hiç biri işime yaramıyor. ne kadar çok ama'lı cümle kurdum. sanırım bir şeylere bahane bulmaya çalışıyorum. psikoanalizini sikeyim freud. get it? kendi kendime ne kadar çok gülüyorum anlatamam. anlatırım da düşünmek istemiyorum bana ne. kendime gülmüyorum kendi kafamda yaptığım espirilere çok gülüyorum. acaba zavallı olduğumu mu düşünüyorum? bazı açılardan evet. ama bu yaptığım şımarıklık çünkü benden daha kötü durumlarda olanlar var falan filan sus bir lütfen. gerçekten zavallı olamam zaten. birini tanıyordum, gerçekten zavallı olduğu için diğer herkesi zavallı olarak görüyor ve bu şekilde kendini iyi hisseidyordu. artık düşünemiyor. zavallı. zaval ne demek?
Aralık 27, 2017
"
every ounce of my energy gets spent on suppressing my anger and trying to seem okay and I'm finally exhausted, so
fuck
you
all
.
Eylül 11, 2017
Sleep (a nursery rhyme)
Something silver
Something gold,
Young man you are
Getting old.
People die and
People rot,
You will cry and
I will not.
Fish will fly and
Birds will swim,
Your whole life spent
On a whim.
In light, gloom
In darkness, beam;
You shall sleep but
Never dream.
Something gold,
Young man you are
Getting old.
People die and
People rot,
You will cry and
I will not.
Fish will fly and
Birds will swim,
Your whole life spent
On a whim.
In light, gloom
In darkness, beam;
You shall sleep but
Never dream.
Temmuz 10, 2017
Ankara in Middle-earth
Crimsonmoon
Cottonwood creek
Lakefront
Goatsraddle
Bellrock
Brookway
Arcanegrove
Wildpear pass
Applespeak
Wolfstrait
Goldenmount
Urgefell
Squirepeak
Greendell
Greatridge
Skybourne
Cottonwood creek
Lakefront
Goatsraddle
Bellrock
Brookway
Arcanegrove
Wildpear pass
Applespeak
Wolfstrait
Goldenmount
Urgefell
Squirepeak
Greendell
Greatridge
Skybourne
Aralık 13, 2016
Yumurta (The Egg) - Andy Weir
Öldüğünde eve gidiyordun.
Bir araba kazasıydı. Çok feci olmasa da ölümcüldü. Eşin ve iki çocuğunu arkanda bıraktın. Acısız bir ölümdü. İlkyardım ekibi seni kurtarmak için her şeyi yaptı, ama faydasızdı. Vücudun öylesine hasar görmüştü ki ölmen daha iyi oldu, inan bana.
İşte benimle o zaman tanıştın.
"Ne... Ne oldu?" dedin. "Neredeyim ben?"
"Öldün." dedim açıkça. Lafı dolandırmaya gerek yok.
"Bir kamyon vardı...ve...ve kayıyordu..."
"Öyle." dedim.
"Ö...öldüm mü?"
"Hıhı. Ama üzülme, herkes ölür." dedim.
Etrafına bakındın. Hiçlikteydik. Sadece sen ve ben. "Burası neresi?" diye sordun, "Öbür Dünya mı?"
"Aşağı yukarı." dedim.
"Sen Tanrı mısın?" diye sordun.
"Hıhı." dedim, "Ben Tanrı'yım."
"Çocuklarım...karım..." dedin.
"N'olmuş onlara?"
"İyi olacaklar mı?"
"Daha demin öldün ve en büyük endişen ailenin durumu. İyiymiş." dedim.
Bana büyük bir şaşkınlıkla bakıyordun. Sana göre hiç de tanrı gibi bir görüntüm yoktu. Herhangi bir adam gibi görünüyordum. Veya bir kadın. Belirsiz bir otorite figürü belki. Tanrıdan çok edebiyat öğretmenine benziyordum.
"Endişelenme," dedim, "iyi olacaklar. Çocukların seni her bakımdan mükemmel biri olarak hatırlayacaklar. Sana kötü bir duygu besleyecek kadar zamanları olmadı. Karın görünürde ağlayacak ama içten içe rahatlayacak. Açıkçası evliliğin iyiye gitmiyordu. Bir avuntu olacaksa, rahatladığı için kendini suçlu hissedecek."
"Hı." dedin. "Peki şimdi ne olacak? Cennete cehenneme falan mı gideceğim?"
"İkisi de değil." dedim. "Reenkarne olacaksın."
"Aa" dedin, "Hintliler haklıymış yani."
"Her din bir bakıma haklıdır" dedim. "Yürü benimle."
Boşluğu arşınlarken peşimden geldin. "Nereye gidiyoruz?"
"Belli bir yere değil." dedim. "Konuşurken yürümek iyi oluyor."
"Peki anlamı ne o zaman?" diye sordun. "Yeniden doğduğumda sade, boş bir tahta olacağım, değil mi? Bir bebek. Yani hiç bir deneyimin ve bu hayatta yapmış olduğum hiç bir şeyin önemi kalmayacak."
"Hiç de öyle değil!" dedim. "Geçmiş hayatlarının bütün bilgi ve deneyimini içinde barındırıyorsun. Sadece şu anda hatırlamıyorsun."
Yürümeyi bıraktım ve omuzlarından tuttum. "Ruhun, senin hayal gücünün sınırlarının üstünde bir görkeme, güzelliğe ve enginlilğe sahip. İnsan aklı senin gerçekte olduğunun sadece küçücük bir kırıntısını içerebilir. Bu, parmağını sıcak veya soğuk olduğuna bakmak için bir bardak suya batırmaya benziyor. Bardağa kendinin küçücük bir parçasını koyuyorsun, ve geri çektiğinde, onun bütün deneyimlerine sahip oluyorsun.
"Son 48 yıldır bir insanın içindeydin, o yüzden şu an daha ısınıp muazzam bilincinin geri kalanına varamadın. Eğer burada yeterince uzun süre takılırsak, her şeyi hatırlamaya başlarsın. Ama her seferinde bunu yapmanın bir anlamı yok."
"Kaç kere reenkarne oldum o zaman?"
"Ohoo, çok. Çok çok defa. Ve çok sayıda değişik yaşamda." dedim. "Bu sefer M.Ö. 540 yılında Çinli bir köylü kızı olacaksın."
"Bir dakika, nasıl yani?" diye sordun şaşkınlıkla. "Beni zamanda geri mi gönderiyorsun?"
"Şey, teknik olarak öyle sanırım. Zaman, yalnızca senin evrenine ait bir kavram. Benim geldiğim yerde durum başka."
"Sen nereden geliyorsun ki?" dedin.
"Ah tabii," diye açıkladım, "ben bir yerden geliyorum. Başka bir yer. Orada benim gibi diğerleri de var. Orasının nasıl olduğunu bilmek isteyeceksin biliyorum, ama doğrusunu söylemek gerekirse anlamazsın."
"Hmm." dedin, biraz bozulmuş gibi."Ama bir dakika. Eğer zamanda başka yerlerde reenkarne oluyorsam, bir noktada kendimle iletişim kurmuş olabilirim."
"Tabii ki. Bu her zaman olur, ve her iki hayatta da yalnız kendi hayatından haberdar olduğun için farkına bile varmazsın."
"Bütün bunların anlamı ne peki?"
"Ciddi misin?" diye sordum. "Cidden mi? Bana hayatın anlamını mı soruyorsun? Biraz klişe olmadı mı?"
"Yani, mantıklı bir soru bence." diye direttin.
Gözlerinin içine baktım. "Hayatın anlamı, bütün bu evreni yaratmamın amacı, senin olgunlaşman."
"İnsanlığı mı kastediyorsun? Bizim olgunlaşmamızı mı istiyorsun?"
"Hayır, sadece senin. Bütün bu evreni senin için yarattım. Her hayatla beraber daha büyük bir zihin haline geliyorsun."
"Sadece ben mi? Peki diğer herkes?"
"Başka kimse yok." dedim. "Bu evrende yalnız sen ve ben varız."
Boş gözlerle baktın. "Ama dünyadaki onca insan..."
"Hepsi sensin. Senin farklı enkarnasyonların."
"Bir dakika. Herkes ben miyim?!"
"Anlamaya başladın" dedim, sırtını sıvazlayarak.
"Yaşamış olan her insan ben miyim?"
"Ve yaşayacak olan, evet."
"Abraham Lincoln ben miyim?"
"John Wilkes Booth da sensin." diye ekledim.
"Hitler ben miyim?"
"Katlettiği milyonlar da sensin."
"İsa ben miyim?"
"Müritleri de sensin."
Sessiz kaldın.
"Birine her zarar verdiğinde, kendine zarar veriyordun. Yapmış olduğun her iyiliği aslında kendine yaptın. Her insan tarafından yaşanan, her iyi ve her kötü ânı yaşamış veya yaşayacak olan sensin."
Uzun süre düşündün.
"Neden?" diye sordun. "Bunları yapmak neden?"
"Çünkü bir gün benim gibi olacaksın. Çünkü olduğun şey bu. Benim türümdensin. Sen benim çocuğumsun."
"Vay canına" dedin, inanamayarak, "yani ben bir tanrı mıyım?"
"Hayır. Henüz değil. Bir fetüssün. Hâlâ büyüyorsun. Tüm zamanlar boyunca yaşanabilecek tüm hayatları yaşadığında, doğacak kadar büyümüş olacaksın."
"Yani, bütün evren...sadece..."
"Bir yumurta." dedim. "Şimdi senin için bir sonraki hayata geçme zamanı."
Ve seni yoluna gönderdim.
Çeviri: Arın Akay, 2009
Bir araba kazasıydı. Çok feci olmasa da ölümcüldü. Eşin ve iki çocuğunu arkanda bıraktın. Acısız bir ölümdü. İlkyardım ekibi seni kurtarmak için her şeyi yaptı, ama faydasızdı. Vücudun öylesine hasar görmüştü ki ölmen daha iyi oldu, inan bana.
İşte benimle o zaman tanıştın.
"Ne... Ne oldu?" dedin. "Neredeyim ben?"
"Öldün." dedim açıkça. Lafı dolandırmaya gerek yok.
"Bir kamyon vardı...ve...ve kayıyordu..."
"Öyle." dedim.
"Ö...öldüm mü?"
"Hıhı. Ama üzülme, herkes ölür." dedim.
Etrafına bakındın. Hiçlikteydik. Sadece sen ve ben. "Burası neresi?" diye sordun, "Öbür Dünya mı?"
"Aşağı yukarı." dedim.
"Sen Tanrı mısın?" diye sordun.
"Hıhı." dedim, "Ben Tanrı'yım."
"Çocuklarım...karım..." dedin.
"N'olmuş onlara?"
"İyi olacaklar mı?"
"Daha demin öldün ve en büyük endişen ailenin durumu. İyiymiş." dedim.
Bana büyük bir şaşkınlıkla bakıyordun. Sana göre hiç de tanrı gibi bir görüntüm yoktu. Herhangi bir adam gibi görünüyordum. Veya bir kadın. Belirsiz bir otorite figürü belki. Tanrıdan çok edebiyat öğretmenine benziyordum.
"Endişelenme," dedim, "iyi olacaklar. Çocukların seni her bakımdan mükemmel biri olarak hatırlayacaklar. Sana kötü bir duygu besleyecek kadar zamanları olmadı. Karın görünürde ağlayacak ama içten içe rahatlayacak. Açıkçası evliliğin iyiye gitmiyordu. Bir avuntu olacaksa, rahatladığı için kendini suçlu hissedecek."
"Hı." dedin. "Peki şimdi ne olacak? Cennete cehenneme falan mı gideceğim?"
"İkisi de değil." dedim. "Reenkarne olacaksın."
"Aa" dedin, "Hintliler haklıymış yani."
"Her din bir bakıma haklıdır" dedim. "Yürü benimle."
Boşluğu arşınlarken peşimden geldin. "Nereye gidiyoruz?"
"Belli bir yere değil." dedim. "Konuşurken yürümek iyi oluyor."
"Peki anlamı ne o zaman?" diye sordun. "Yeniden doğduğumda sade, boş bir tahta olacağım, değil mi? Bir bebek. Yani hiç bir deneyimin ve bu hayatta yapmış olduğum hiç bir şeyin önemi kalmayacak."
"Hiç de öyle değil!" dedim. "Geçmiş hayatlarının bütün bilgi ve deneyimini içinde barındırıyorsun. Sadece şu anda hatırlamıyorsun."
Yürümeyi bıraktım ve omuzlarından tuttum. "Ruhun, senin hayal gücünün sınırlarının üstünde bir görkeme, güzelliğe ve enginlilğe sahip. İnsan aklı senin gerçekte olduğunun sadece küçücük bir kırıntısını içerebilir. Bu, parmağını sıcak veya soğuk olduğuna bakmak için bir bardak suya batırmaya benziyor. Bardağa kendinin küçücük bir parçasını koyuyorsun, ve geri çektiğinde, onun bütün deneyimlerine sahip oluyorsun.
"Son 48 yıldır bir insanın içindeydin, o yüzden şu an daha ısınıp muazzam bilincinin geri kalanına varamadın. Eğer burada yeterince uzun süre takılırsak, her şeyi hatırlamaya başlarsın. Ama her seferinde bunu yapmanın bir anlamı yok."
"Kaç kere reenkarne oldum o zaman?"
"Ohoo, çok. Çok çok defa. Ve çok sayıda değişik yaşamda." dedim. "Bu sefer M.Ö. 540 yılında Çinli bir köylü kızı olacaksın."
"Bir dakika, nasıl yani?" diye sordun şaşkınlıkla. "Beni zamanda geri mi gönderiyorsun?"
"Şey, teknik olarak öyle sanırım. Zaman, yalnızca senin evrenine ait bir kavram. Benim geldiğim yerde durum başka."
"Sen nereden geliyorsun ki?" dedin.
"Ah tabii," diye açıkladım, "ben bir yerden geliyorum. Başka bir yer. Orada benim gibi diğerleri de var. Orasının nasıl olduğunu bilmek isteyeceksin biliyorum, ama doğrusunu söylemek gerekirse anlamazsın."
"Hmm." dedin, biraz bozulmuş gibi."Ama bir dakika. Eğer zamanda başka yerlerde reenkarne oluyorsam, bir noktada kendimle iletişim kurmuş olabilirim."
"Tabii ki. Bu her zaman olur, ve her iki hayatta da yalnız kendi hayatından haberdar olduğun için farkına bile varmazsın."
"Bütün bunların anlamı ne peki?"
"Ciddi misin?" diye sordum. "Cidden mi? Bana hayatın anlamını mı soruyorsun? Biraz klişe olmadı mı?"
"Yani, mantıklı bir soru bence." diye direttin.
Gözlerinin içine baktım. "Hayatın anlamı, bütün bu evreni yaratmamın amacı, senin olgunlaşman."
"İnsanlığı mı kastediyorsun? Bizim olgunlaşmamızı mı istiyorsun?"
"Hayır, sadece senin. Bütün bu evreni senin için yarattım. Her hayatla beraber daha büyük bir zihin haline geliyorsun."
"Sadece ben mi? Peki diğer herkes?"
"Başka kimse yok." dedim. "Bu evrende yalnız sen ve ben varız."
Boş gözlerle baktın. "Ama dünyadaki onca insan..."
"Hepsi sensin. Senin farklı enkarnasyonların."
"Bir dakika. Herkes ben miyim?!"
"Anlamaya başladın" dedim, sırtını sıvazlayarak.
"Yaşamış olan her insan ben miyim?"
"Ve yaşayacak olan, evet."
"Abraham Lincoln ben miyim?"
"John Wilkes Booth da sensin." diye ekledim.
"Hitler ben miyim?"
"Katlettiği milyonlar da sensin."
"İsa ben miyim?"
"Müritleri de sensin."
Sessiz kaldın.
"Birine her zarar verdiğinde, kendine zarar veriyordun. Yapmış olduğun her iyiliği aslında kendine yaptın. Her insan tarafından yaşanan, her iyi ve her kötü ânı yaşamış veya yaşayacak olan sensin."
Uzun süre düşündün.
"Neden?" diye sordun. "Bunları yapmak neden?"
"Çünkü bir gün benim gibi olacaksın. Çünkü olduğun şey bu. Benim türümdensin. Sen benim çocuğumsun."
"Vay canına" dedin, inanamayarak, "yani ben bir tanrı mıyım?"
"Hayır. Henüz değil. Bir fetüssün. Hâlâ büyüyorsun. Tüm zamanlar boyunca yaşanabilecek tüm hayatları yaşadığında, doğacak kadar büyümüş olacaksın."
"Yani, bütün evren...sadece..."
"Bir yumurta." dedim. "Şimdi senin için bir sonraki hayata geçme zamanı."
Ve seni yoluna gönderdim.
Çeviri: Arın Akay, 2009
Haziran 01, 2015
bleh.
bir konsere gidemiyorsanız:
1- konser olduğu gün facebook ve twitter'dan uzak durun. giden arkadaşlarınız konser ile alakalı fotoğraf ve durum güncellemeleri ile istemsiz de olsa moralinizi bozacaktır. etkinlik sayfası varsa bu sayfadan da çıkın tabii.
2- kendinize o gün yapacak başka uğraşlar, projeler veya etkinlikler bulun. eğer gidememe sebebiniz zaten başka bir etkinlikse, kafanızı bulunduğunuz ortama verin ve o ortamı güzelleştirmeye çalışın.
3- hiç bir şey yapamıyorsanız daha önceki süpersonik konser deneyimlerinizi düşünerek kendinizi avutun.
4- konsere gidemeyince yapılabilecekler konulu bir blog entirisi girin.
bonus: sizin gibi gidemeyen başka insanlar bulup bu konuda topluca hayıflanabilirsiniz.
Temmuz 16, 2014
tamamenyanılıyordaolabilirim.blogspot.com
merhaba.
demin adres çubuğuna b yazdım ve adres çubuğundaki b'ye 20 saniye kadar baktım. buna rağmen adres çubuğundaki b, b olarak kaldı. halbuki eskiden adres çubuğuna b yazdığımda o b, benannendegilim.blogspot.com'a dönüşüyordu ben zahmet etmeyeyim diye. artık öyle değil. üzüldüm.
bişeyler yazdım da, burası aklıma geldi. güzel evim, safehaven'ım.
yazıyorum.
küçüklüğümüzden itibaren bizde bir kıyaslama obsesyonu oluşturuluyor. en sevdiğin renk, favori futbol takımın, en iyi arkadaşın.
neden tüm renkler bende hayranlık uyandırmasın? neden Galatasaray Beşiktaş maçında iki tarafı da iyi oynadığı için seyretmeyeyim? neden bir arkadaşımın "diğer arkadaşlardan daha değerli" etiketi olsun?
sürekli kıyaslamışız. kıyaslamaya zorlandık çünkü. hayatımızı dümdüz yaşayabilelim diye. öğretmen en sevdiğin rengi sorunca mavi dediysen bu seni hayatının geri kalanını etkiler ve mavi sana nedensizce daha çekici gelir. kendinle ters düşmemek için belki, bilmiyorum. sonuçta karar vermen kolaylaşır, daha az düşünürsün ve daha çok tüketirsin. hayatında fazla değişim olmaz ve daha rahat yaşayıp sistemi daha kolay beslersin.
sosyalizmin ne kadar korkunç olduğunu söylerken genelde gerekçe olarak herkesin aynı arabayı kullanıp kadınların aynı naylon çorabı giymesinin ne kadar korkunç olacağını söyleriz. ne kadar korkunç. biriyle aynı renk tişört giydiğinde bile utanman gerektiği söyleniyor çünkü. aa ikiniz de kırmızı giymişsiniz aa haha nerdeyse aynı bak bak. parmakla gösterilir aynı olanlar ve o aynılar çok da iyi hissetmezler. öne çıkmamız farklı olmamız favori olmamız gerektiği illüzyonu yerleşmiş çünkü. ama böyle düşündükçe her şey iyice aynılaşıyor. farklı ve öne çıkan bir şey taklit edilip sıradanlaşmaya mahkum oluyor. herkes öyle olmak istiyor ve herkes istediği için kimse olamıyor.
bu gezegen üzerinde yaşayan veya ölü kimsenin aynından yok.
her insan, 6 hafta yaşayıp ölmüş bir bebek bile, dünyayı değiştirmiştir.
herkes.
sadece var olarak dünyayı değiştirir insanlar.
ve lider, favori, EN, o kadar da gerekli bişey olmayabilir.
pause
demin adres çubuğuna b yazdım ve adres çubuğundaki b'ye 20 saniye kadar baktım. buna rağmen adres çubuğundaki b, b olarak kaldı. halbuki eskiden adres çubuğuna b yazdığımda o b, benannendegilim.blogspot.com'a dönüşüyordu ben zahmet etmeyeyim diye. artık öyle değil. üzüldüm.
bişeyler yazdım da, burası aklıma geldi. güzel evim, safehaven'ım.
yazıyorum.
küçüklüğümüzden itibaren bizde bir kıyaslama obsesyonu oluşturuluyor. en sevdiğin renk, favori futbol takımın, en iyi arkadaşın.
neden tüm renkler bende hayranlık uyandırmasın? neden Galatasaray Beşiktaş maçında iki tarafı da iyi oynadığı için seyretmeyeyim? neden bir arkadaşımın "diğer arkadaşlardan daha değerli" etiketi olsun?
sürekli kıyaslamışız. kıyaslamaya zorlandık çünkü. hayatımızı dümdüz yaşayabilelim diye. öğretmen en sevdiğin rengi sorunca mavi dediysen bu seni hayatının geri kalanını etkiler ve mavi sana nedensizce daha çekici gelir. kendinle ters düşmemek için belki, bilmiyorum. sonuçta karar vermen kolaylaşır, daha az düşünürsün ve daha çok tüketirsin. hayatında fazla değişim olmaz ve daha rahat yaşayıp sistemi daha kolay beslersin.
sosyalizmin ne kadar korkunç olduğunu söylerken genelde gerekçe olarak herkesin aynı arabayı kullanıp kadınların aynı naylon çorabı giymesinin ne kadar korkunç olacağını söyleriz. ne kadar korkunç. biriyle aynı renk tişört giydiğinde bile utanman gerektiği söyleniyor çünkü. aa ikiniz de kırmızı giymişsiniz aa haha nerdeyse aynı bak bak. parmakla gösterilir aynı olanlar ve o aynılar çok da iyi hissetmezler. öne çıkmamız farklı olmamız favori olmamız gerektiği illüzyonu yerleşmiş çünkü. ama böyle düşündükçe her şey iyice aynılaşıyor. farklı ve öne çıkan bir şey taklit edilip sıradanlaşmaya mahkum oluyor. herkes öyle olmak istiyor ve herkes istediği için kimse olamıyor.
bu gezegen üzerinde yaşayan veya ölü kimsenin aynından yok.
her insan, 6 hafta yaşayıp ölmüş bir bebek bile, dünyayı değiştirmiştir.
herkes.
sadece var olarak dünyayı değiştirir insanlar.
ve lider, favori, EN, o kadar da gerekli bişey olmayabilir.
pause
Eylül 11, 2013
kıymetli evrak hukuku.
kuku.
1986 sayfa görüntülenmesi neymiş.
işte 1986 yılında olan önemli olayların bir listesi:
-7 yaşındaydım. (negatif)
resmi raporlara göre 1 (bir) takipçisi var bu blogun. kendisi söyledi. meraba takipçi.
yüzüne bile bakılmayacak bir blogsun diyordum ördeklere. ben dahi -BEN DAHİ- unutmuştum ki "yaz" dendi, "hamdi varol'un adıyla yaz".
hayır "dendi" yazınca dandy warhols-andy warhol-hamdi varol çağrışımı olmadı arkadaşlar. hamdi varol gerçek bir beyefendidir.
belki başka anonim takipçiler de vardır(delusions).
okul açılıyor zaten, bunalıma girer çıkar yazarım. yazı yazıveririm.
yiğidin harman olduğu teldrassil'den sevgiler.
1986 sayfa görüntülenmesi neymiş.
işte 1986 yılında olan önemli olayların bir listesi:
-7 yaşındaydım. (negatif)
resmi raporlara göre 1 (bir) takipçisi var bu blogun. kendisi söyledi. meraba takipçi.
yüzüne bile bakılmayacak bir blogsun diyordum ördeklere. ben dahi -BEN DAHİ- unutmuştum ki "yaz" dendi, "hamdi varol'un adıyla yaz".
hayır "dendi" yazınca dandy warhols-andy warhol-hamdi varol çağrışımı olmadı arkadaşlar. hamdi varol gerçek bir beyefendidir.
belki başka anonim takipçiler de vardır(delusions).
okul açılıyor zaten, bunalıma girer çıkar yazarım. yazı yazıveririm.
yiğidin harman olduğu teldrassil'den sevgiler.
Şubat 27, 2013
Kill Your T.V.
televizyon interneti sevmiyor. sevmediği gibi onu da kendisi gibi kısıtlamaya çalışıyor. çünkü parlak sıkı kalçası zamanla bim poşetine dönüşmüş yaşlı bir orospu gibi artık eskisi kadar para kazanamıyor. internetten nefret ediyor çünkü internetteki insanlar gerçek, ve televizyonun sunduğu şeyleri ele geçirmiş durumdalar, üstelik bunu televizyondan çok daha iyi yapıyorlar ve bunu para karşılığı yapmıyor oluşları televizyonu çıldırtıyor. ama televizyon internetin bazen aklına bile gelmiyor. televizyon da eski sevgili gibi interneti çekiştiriyor, onun sevdiği şeyleri yapmaya çalışıyor, ortak arkadaşlara hep onu soruyor, sonra ona nefret kusuyor. internet siklemiyor. aşağı yukarı 5 kuşağı televizyon yetiştirdi ve 5 çocuk yetiştirdiği için bu işi internetten daha iyi bildiğini düşünüyor. bizim ailemiz daha kuğul. televizyon doğruyu ve yanlışı öğretiyor, internet kendi etiğimizi oluşturmamızı istiyor. koşulsuz seviyor çocuklarını. biz kendini kendi isteğiyle kaybetmiş kayıp çocuklarız. bunu biliyor ve anlıyor. canım benim.
Ocak 08, 2013
wristcutters.
pakette 4 kemıl vardı. sinirle paketi sallarken gözlerimi kapatıp offfs dedim. 5 kemıl oldu.
Ocak 06, 2013
vashta nerada'ya uğrayasınız inşallah.
günaydın 2-C. güünaaydıı nööğreetmeniiieem. dersimiz matematik ama biz bugün nedense uzaylılardan bahsedicez. sizce uzaylılar var mı çocuklar? yunus, sence? ya çok saçma bence yoktur ben hiş görmedim. arın sen ne diyosun? bence olabilir öğretmenim. neden böyle düşünüyosun? çünkü güneş çok uzak ve yıldızlar da var ve çok uzaklar. yıldızlarda mı uzaylılar var sence? olabilir öğretmenim. ama uzayda oksijen yok, oksijensiz nasıl yaşayabilirler? belki burunları yoktur öğretmenim. HUAHAHuhsuudjsdjkdfjfh burunları olmassa nası nefes alıyolar hehaheuhfud (öğretmenim de çaktırmadan kıkırdıyor.) belki başka bişeyle yaşıyolardır nerden biliyosun kemal?! ehuheuheuhe öğretmenim ne diyo ya olmaz di mi öyle şey? peki arın burunları yoksa nasıl nefes alıcaklar? ne yiycekler orda arın? bu uzaylılar nereye sıçacak? hayal gücün bize gelmedi arın. şimdi içine kapan ve orta 2'de nirvana'yı keşfedene kadar sus arın.
ha balım?
anneannemin solak olduğunu,
bunu farkeden öğretmeninin sağlak olsun diye sol eline torba bağladığını,
mecburiyetten sağlak olduğunu,
makas ve bıçağı hala sol eliyle kullandığını,
aynı tektipçiliğin yumuşatılarak ve süslenerek bize sunulduğunu,
faşizmin her yerde olduğunu biliyor muydunuz?
bunu farkeden öğretmeninin sağlak olsun diye sol eline torba bağladığını,
mecburiyetten sağlak olduğunu,
makas ve bıçağı hala sol eliyle kullandığını,
aynı tektipçiliğin yumuşatılarak ve süslenerek bize sunulduğunu,
faşizmin her yerde olduğunu biliyor muydunuz?
Ağustos 23, 2012
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)